Murâbaha Fâiz Hilesi Midir?
Murâbahanın bir fâiz hilesi olduğunu ifade edenler ne müşterinin söz konusu malı bankadan satın almak ne de bankanın malı satın alıp müşterisine satmak amacında olduğunu, bilakis müşterinin ihtiyaç duyduğu paraya ulaşmak isterken bankanın da ona bu parayı hileli bir alım satım yoluyla verdiğini ileri sürmüşlerdir. Fâizli bankanın amacı her ne gerekçeyle olursa olsun kendisinden kredi talebinde bulunan kişiye, istediği meblağı “borç” olarak vermek ve bu parayı fâiziyle birlikte tahsil etmektir. Murâbaha işleminde ise “gerçek” bir mal ya da hakkın satıcısından peşin bedelle alımı ve müşteriye taksitli fiyattan satımı söz konusudur. Dolayısıyla gerçek bir mal ya da hakkın gerçekten peşin alınarak taksitli satılması söz konusu olduğundan, böylesi bir ticârette fâiz mevzubahis olmamaktadır. Veresiye satışta ortaya çıkan vâde farkı ise fâiz değildir.
İnsanları yanılgıya sevkeden etkenlerden biri de örneğin fâizli bir bankadan aylık % 1.5 fâizle çekilen kredinin 48 aylık vâdede ortaya çıkardığı fâiz miktarı ile 48 ay vâde ile aylık % 1.5 oranındaki vâde farkının ortaya çıkardığı kârın aynı olmasıdır. Yani “madem ki 48 ay sonunda ödenen fâiz miktarı ile vâde farkı miktarı aynıdır, o halde katılım bankasında uygulanan murâbaha da fâiz hilesidir” denilmektedir.
Sözü edilen vâde sonunda ödenen fâiz ile vâde farkı miktarlarının eşit olduğu gerçektir. Kâr payı ile fâizin eşit olması iki tür bankanın yaptığı işlemin de aynı olduğunu göstermez. Her şeyden önce kâr payı ve fâiz oranlarını bankalar değil piyasalar belirler. Bütün bankalar piyasaların belirlediği oranlara uymak zorundadır. İki tür bankacılık da finansman yapmaktadır. Fark oranda değil yapılan işlemin şeklinde yani yöntemindedir. Bu yöntem farkı anlaşılırsa söz konusu benzerliğe rağmen iki tür bankacılık arasındaki fark da anlaşılabilir.
Katılım bankaları finansmanı alım satım yani ticaret yöntemi ile, mevduat bankaları ise kredi yani borç verme yöntemiyle yapmaktadır. Katılım bankası bunu, malı önce satın almak sonra da satmak suretiyle yapmakta; alım satımı da vekâlet, talep ve sipariş formu ya da elektronik mesajla gerçekleştirmektedir.
Halbuki mevduat bankası finansmanı kredi (borç para verme) şeklinde gerçekleştirmekte ve ödemeyi doğrudan müşteriye yapmaktadır. Burada karışıklığa ve tereddüte yol açan bir hususu açıklamakta yarar vardır: Mevduat bankaları bazı kredilerini katılım bankaları gibi müşteriye değil doğrudan satıcıya ödemektedir (konut ve araç kredileri gibi). Bu durum şekli olarak katılım bankaları ile aralarındaki benzerliği iyice artırmaktadır. O zaman bu benzerlik nasıl izah edilecektir? Şöyle ki mevduat bankası bu ödemeyi satıcıya yaparken bunu temsil ettiği bankacılığın bir prensibi veya şartı olarak yapmamakta paranın yanlış yerde kullanımını önlemek için yani krediyi sağlama almak için yapmaktadır. Yani paranın satıcıya ödenmesi bu finansmanın kredi vasfını kaybetmesine yol açmamakta sadece ihtiyat ve sağlamlık prensibi yerine getirilmektedir. Klasik bankalar bu şekilde işlem yaparak katılım bankacılığı prensiplerine yakınlaşmaktadır. Klasik bankaların katılım bankacılığı prensiplerine benzer işlemler yapması eleştirilecek bir husus değil aksine katılım bankacılığı açısından övgüyle bahsedilecek bir husus olması gerektiği ortadadır.