Katılım Bankaları Arasında Neden Farklı Uygulamalar Vardır?

Türkiye’de “Katılım Bankası” ismiyle anılan kuruluşlar, bütün dünyada “Islamic Bank” ya da “el-Benkü’l-İslâmî” adıyla bilinirler. Bu da söz konusu müesseselerin ayırıcı niteliğinin İslâm hukûku çerçevesinde çalışmaları olduğunu göstermektedir. Bütün dünyada İslâmî bankalar bünyelerinde İslâm hukûku uzmanlarından oluşan danışma kurulları oluşturur ya da bu konuda uzman danışmanlar istihdam ederler.

İslâm hukûku uzmanları bütün İslâm tarihi boyunca çeşitli konularda farklı kanaatler serdetmişlerdir. Hatta İslâm bilginleri itikâdî alanda bile birbirleriyle uyuşmayan görüşler açıklamışlardır. Bu yüzden hem itikâdî hem de amelî alanda pek çok mezhep oluşmuştur. Örneğin itikâdî sahada Selefiyye, Mâturîdiyye, Eş’ariyye, Mûtezile ve Hâriciyye; amelî sahada ise Hanefiyye, Şâfiiyye, Mâlikiyye, Hanbeliyye ve Zâhiriyye gibi birbiriyle pek çok konuda farklı düşünen İslâm mezhepleri ortaya çıkmıştır.

İslâm hukûkunun temel kaynağı Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’ân’daki âyetlerin Allah Teâla tarafından vahyedildiği gibi Kur’ân’a aktarıldığı ve asırlar boyunca korunduğu konusunda Müslüman dünyanın bir kuşkusu bulunmamaktadır. Dînî terminolojiyle ifade edecek olursak âyetlerin sübûtu kat’idir. Ancak İslâm âlimleri arasında âyetlerin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda farklı yaklaşımlar olabilmektedir ki buna delâletin zannîliği denilir. Yani Kur’ân’da var olan bir ifadenin Allah tarafından vahyedildiğinde kuşku yoktur; ancak bu ifade ile ne kastedildiği meselesi tartışmalıdır. İslâm hukûkunun ikinci kaynağı ise Sünnet’tir. Sünnet, Hz. Peygamber’in (aleyhisselâm) dînî ve dünyevî meselelerdeki yaklaşım tarzı olarak ifade edilebilir. Sünnet’in nasıl tespit edileceği, nasıl anlaşılacağı ve hangi hadislerle amel edileceği konularında ise İslâm hukukçuları birbirinden tamamen farklı değerlendirmeler yapmışlardır. Hanefîlerin, Mâlikîlerin, Şâfiîlerin ve Zâhirîlerin Sünnet anlayışları oldukça esaslı noktalarda farklılaşabilmektedir. Bu da pek çok konuda uyuşmayan görüşler açıklamalarına sebep olmaktadır.

İslâm dininin temel esaslarında olmamak kaydıyla ve kabul edilebilir bir usûle dayanmak şartıyla farklı görüşler ileri sürmek dinen meşrûdur. Zira bu durum hem insanları değişik kabiliyetlerle yaratan Allah’ın sünnetine (sünnetullah) uygundur ve hem de sahâbe döneminden itibaren İslâm dünyasında görülen bir olgudur. Âlimler arasındaki bu farklılık Müslüman toplumu için bir rahmet olarak algılanmıştır.

İslâm hukûkunun ele aldığı temel konuları ibâdetler, beşerî münâsebetler, ceza hukûku, devletler hukûku ve hukuk metodolojisi olarak sınıflandırabiliriz. Yukarıda arz ettiğimiz üzere İslâm hukukçuları bu alanların hepsinde ihtilaf edebilmişlerdir. Bunlar içerisinde farklı kanaatlere varmaya en müsâit alan ise muâmelât yani beşerî ilişkiler sahasıdır. Çünkü bu alan hem değişime daha açıktır ve hem de dînî metinlerin bu konulardaki bağlayıcılığı İslâm hukukçuları arasında tartışmalıdır. Katılım bankalarını da ilgilendiren alım satım, ortaklık, kira, borç, fâiz, kefâlet ve vekâlet gibi meseleler muâmelât (beşerî ilişkiler) başlığı altında incelenir. Dolayısıyla bu bankalara bağlı danışma kurullarının ya da danışmanların farklı kanaatler serdetmeleri mümkün olabilmektedir.

Katılım bankaları arasındaki farklı uygulamaların bir başka sebebi ise danışma kurullarının ya da danışmanların menfi görüş verdikleri meselelerde banka yönetimlerinin kişisel kanaatleriyle hareket etmezken; müspet görüş verdikleri konularda banka yöneticilerinin tercih yapma haklarının var olmasıdır. Yani danışma kurullarının ya da danışmanların uygulanmasında problem görmedikleri konularda yöneticiler işlem yapıp yapmama özgürlüğüne sahiptirler. Katılım bankaları arasında böylesi tercihler yüzünden de farklılıklar ortaya çıkabilmektedir.

Son olarak katılım bankalarının büyük oranda ortak işlemler yaptıklarını, aralarındaki farklılığın oldukça sınırlı olduğunu da belirtmek gerekir. Bu açıdan birkaç meseledeki farklılığı büyüterek bu bankaların zan altında tutulması doğru olmasa gerektir.

 

Diğer Bilgiler