Fâizli Bankalardaki Vâdesiz Hesapların Hükmü Nedir?

Vâdesiz hesaplara yatırılan meblağ bir yönüyle bankaya verilmiş borç diğer yönüyle bankaya bırakılmış emânet sayılır. Banka vâdesiz hesaplardaki parayı tazminle sorumludur. Bu bakımdan borç sayılması daha uygundur. Ancak bankanın vâdesiz hesaptaki parayı tamamen kullanamaması, bir bölümünü Merkez Bankası’na yatırması, bir bölümünü şube ve ATM’lerde bırakması, bir bölümünü muhâbir bankalarında tutması ve hesap sahiplerinin parayı banka vasıtasıyla koruma ve istedikleri anda ona ulaşma amacı taşımaları söz konusu paranın emânet olduğu izlenimi vermektedir. Bununla birlikte vâdesiz hesaplara fâiz ödemesi olmadığından borç olarak da değerlendirilse fâizsiz borçtur.

Vâdesiz hesaba yatırılan meblağ banka tarafından fâizli işlemlerle değerlendirilip fâiz geliri elde edildiğinden vâdesiz hesapta para tutmak söz konusu fâizli işlemlere yardımcı olmak anlamına gelir.

 

Hesaplar


Vâdesinden Önce Çekilen Paralara Kâr Verilmemesi Uygun Mudur? Bu Kâr Kimin Hakkıdır?

Katılma hesapları belli bir vâdeye bağlı olarak açılmakta yani hesap sahibiyle muvakkat bir anlaşma yapılmaktadır. Katılım bankası bu anlaşmaya bağlı olarak sermayeyi işletmekte ve vâde sonunda ilgili hesaba ne kadar kâr verileceğini tespit edip hesap sahibine vermektedir. Ancak zaman zaman hesap sahipleri vâde dolumundan evvel paralarını çekmektedirler. Bu durumda kendilerine kâr verilmez. Hesap sahibinin vâdesinden önce parasını çekmesi halinde kendisine kâr verilmeyeceği katılma hesabıyla ilgili sözleşmelerde yazar. Hatta katılım bankası parayı kullandığı dönemde zarar etmiş ise hesap sahibine zararı düştükten sonra parasını verebilir. Bu durum anlaşmalara bağlıdır. Aksi halde katılım bankasının ya da başka bir mudârabe akdinde mudâribin zarar edeceğini anlayan hesap sahipleri (sermâyedarlar), vâdesinden önce bütün paralarını çekmek isteyebilirler. Halbuki en başta paralarını belli bir vâdeye kadar çekmemek üzere mudârabe akdi yapmış idiler.

İade kârlar bankaya aktarılabilir. Çünkü banka her bir hesap sahibiyle ayrı ayrı mudârabe akdi yapmaktadır. Dolayısıyla sermâyedâr ortağın hesabını kapatması halinde onun parasına düşen kâr ortaklığın diğer tarafı olan bankaya kalır. Katılma hesabının bağlı olduğu havuzda bir müşâreke ortaklığı söz konusu değildir. Yani havuzun bu iade kârda hakkı yoktur. Banka her bir mudârabe akdiyle aldığı fonu ayrı ayrı değerlendiremediği için bir havuzda toplayarak işlem yapmaktadır. Ancak katılım bankaları bu haklarını kullanmayıp söz konusu kârı havuza da aktarabilirler. Geçmiş dönemlerde katılım bankaları bu haklarından feragat edip ilgili kârları havuzlara aktarmışlardır. Günümüzde de katılım bankaları bu iki yoldan birini tercih ederek davranmaktadırlar.

 

Hesaplar


Mudârip Bankanın Zarara Katılması Uygun Mudur?

İslâm hukukçularının genel kabulüne göre mudârabe akdiyle mudâribe teslim edilen mal, emânet hükmündedir. Dolayısıyla mudâribin kasıt, kusur ya da şarta muhâlefeti yok ise oluşacak parasal zarara katılması söz konusu olamaz. İbn Rüşd konuyla ilgili şu değerlendirmede bulunmaktadır: “Eğer rabbülmâl (sermâyedâr) mudâribin sermayeyi tazmin etmesini şart koşarsa İmam Mâlik’e göre mudârabe akdi meşrûiyetini kaybeder ve fâsit olur. İmam Şâfiî de bu kanaattedir. Ebû Hanîfe ve öğrencileri ise akdin meşrû, şartın bâtıl olduğunu söylemişlerdir. İmam Mâlik’in dayandığı nokta şudur: Sermayenin tazmin edilmesi şartı mudârabeye yüklenmiş ek bir garardır. Bu sebeple akid fâsit olur. Ebû Hanife ise bunu kendi görüşüne uygun olarak alışverişteki fâsit şarta benzetmiştir. Bu durumda şart bâtıl, alışveriş câiz olmakta idi. Onun bu husustaki dayanağı ise daha evvel geçen Berîre hadisidir”32. Halbuki katılım bankaları mudârip sıfatı taşımalarına rağmen ilgili mevzuat gereği kâra ortak oldukları oranın asgari yarısı miktarınca zarara katılmaları gerekmektedir.

Öncelikle bu şart, sermaye sahibi ile mudâribin kendi inisiyatifleriyle kabul ettikleri bir şart değildir. Devlet tarafından ileri sürülen bir koşuldur. Devlet herhangi bir zarar durumunda bankanın hiç kusuru veya kastı olmayabileceğini düşünmemiştir. Yani bir zarar varsa mudâribin mutlaka bir kusuru vardır. Zaten mudârabede mudâribin zarara katılmama hali, kasıt, kusur ve şarta muhâlefetinin olmamasıyla mukayyeddir. O halde devlet, bankanın en azından kâra ortak olduğu oranın yarısı kadar zarara katılması gerektiğine hükmetmiştir.

Ayrıca geçmişteki mudârabe akitlerinde sermayedar güçlü tarafı temsil ederken mudârip zayıf tarafı temsil etmekte idi. Dolayısıyla mudâribin zarara katılması şartı kendisinin zayıf taraf olmasına rağmen hem emeğini kaybetmesine hem de zarara katılmasına sebep olabilirdi. Halbuki bugün bankalar zayıf tarafı temsil etmemektedirler. Dolayısıyla zarara katılıyor olmaları zayıf tarafın hem emeğinden mahrûmiyeti hem de zarara katılması olarak değerlendirilmemelidir. Bilakis mudârabe akdiyle küçük büyük sermaye sahiplerinden para toplayıp işletme vaadinde bulunan büyük bir bankanın oluşacak zarardan hiç etkilenmemesini tartışmak gerekir. Bu hususta Hayreddin Karaman’ın görüşü şöyledir: “Banka şahıs gibi değildir; hükmî şahsiyettir ve işinin karşılığını çeşitli şekillerde (dosya ücreti vb.) almaktadır. Zayıf taraf değildir. Zarara katılmama taksîrin bulunmamasına bağlıdır. Mevcut şartlarda katılım bankasının zarar etmesi için mutlaka taksîri bulunmalıdır”. Buna göre katılım bankasının kısmen zarara katılması İslâm hukûku açısından problem sayılmamalıdır.


32. İbn Rüşd el-Hafîd, Bidâyetü’l-müctehid ve nihâyetü’l-muktesid, I-IV, Kâhire: Dâru’l-Hadîs, 2004, s. 632.

 

Hesaplar


Kıymetli Maden Depo Hesapları Nasıl Değerlendirilmelidir?

Altın ve gümüş alıp satmak meşrûdur. Bu sebeple katılım bankalarının bu tür varlıkların ticâretine girmesi mümkündür.

28Altın ve gümüşün para vasfını kaybedip kaybetmediği tartışmalıdır. Para vasfını kaybettiğini söyleyen İslâm hukukçularına göre bu emtialar hem peşin hem de vâdeli satılabilir. Zira para vasfını kaybetmiş iseler emtia olmuşlardır. Emtiaların para karşılığında satımında da vâde olabilir. Para vasfını kaybetmediler diyenlere göre ise altın ve gümüş peşin satılmalı; taksit yapılmamalıdır. Çünkü bu durumda alışverişin iki bedeli de para olmaktadır. Paranın vâdeli satımı da kâr değil fâiz doğurur.

29Bir varlığı satarken müşterinin hesabına kaydetmek “hükmî kabz” anlamına gelir. Yani müşteri o malı fiilen kabzetmiş sayılır. Çünkü banka hesabına kaydetmek müşteriye fiilen teslim etmenin sağladığı yetki ve avantajları fazlasıyla sağlamaktadır. Müşteri hesabındaki altın üzerinde tasarruf hakkına sahiptir. Örneğin internetten altınını TL’ye çevirebilir. Banka imkân verirse bu altını EFT ve havale yapabilir. Ayrıca banka hesapları malın mülkiyetini ispat için önemli bir enstrümandır. Bu yüzden devlet alışverişlerde banka hesaplarının kullanılmasını teşvik etmektedir. Netice olarak bir varlığın banka hesabına kaydedilmesi o varlığı teslim alma anlamına gelir. Bu şöyle düşünülebilir: Döviz ticâreti meşrûdur. Bir şahıs bankadaki TL hesabını kullanarak internet üzerinden bankanın ilan ettiği kurdan DOLAR alır. Artık hesabındaki TL, DOLAR’a dönmüştür. Halbuki o şahıs ne verdiği parayı ne de aldığı parayı görmüştür. Ama hükmî kabz gerçekleştiği için; yani hesabına geçen DOLAR üzerinde tasarruf hakkı olduğu için işlem meşrûdur, meşrû sayılmalıdır.

Katılım bankaları uluslararası bankalardan ya da yerel altın satan kurumlardan bir miktar altın alırlar. Bu altınları satıcı bankaların ya da yerel kurumların kasalarında tutarlar. Yani banka için de “hükmî kabz” işlemi geçerlidir. Bunu hemen hergün tekrar ederler. Müşterilerinin talepleri oldukça altınlarını müşterilerine satarlar. Bu durumda kasada duran altın müşterilerinin olur. Onlar altına yatırım yapmış olurlar. Satmak isterlerse satabilirler. Bu alınan satılan altınlar gerçekten kasalarda mevcuttur. İstenirse altın için minimum 1 kg. gümüş için de minimum 5 kg. ve üzeri taleplerde transfer, sigorta ve saklama işlemleri başta olmak üzere doğabilecek tüm maliyetleri karşılayacağına dair taahhütte bulunmaları halinde altınları kendilerine verilir. Katılım bankaları altın almış, hükmen kabzetmiş, bunları müşterilerine satmış ve kasada saklamıştır. Müşteri altınını fiilen istiyorsa altınının kendisine ulaştırılması esnasındaki masrafları ödemesi gerekir.

Netice itibariyle kıymetli maden depo hesapları altına ve gümüşe yatırım yapmak isteyen ancak nasıl saklayacağını düşünenler için uygun bir finansal yöntemdir. Meşrû olmadığını söylemek doğru olmaz.

 

Hesaplar


Katılma Hesaplarında Kâr Zarar Hesaplaması Nasıl Yapılır?

Katılma hesaplarına yatırılan fonlar kâr zarar havuzlarına aktarılır. Bu havuzlar TL, DOLAR ve EURO için ayrı ayrıdır. Bazı katılım bankalarında altın katılma hesabı da vardır. Bu havuzlara giren paralar vâde gruplarına ayrılmaktadır. Yani havuzdaki fonların 1, 3, 6, 12 aylık vâde gruplarına göre havuzdaki ağırlığı tespit edilmektedir. Söz konusu havuzlara geçmişte yapılan murâbahalar ve yatırımlar sebebiyle sürekli kâr transferi de gerçekleşmektedir. Yatırılan fonlar da bir gün sonrasından itibaren murâbaha ve diğer gelir getirici işlemlerde kullanılmaktadır. Havuza dönen kârlar havuzdaki vâde gruplarının ağırlığına göre ilgili hesaplara günlük olarak hesaplanıp dağıtılmaktadır. Katılma hesabına belli bir vâdeyle para yatıran kişi günlük bazda hesaplanan kârını vâde sonuna kadar beklemek şartıyla vâde dolumunda alır.

Havuzların Getirileri

33

 

Hesaplar


Katılma Hesaplarında Kâr Paylaşım Oranlarının Değişimi Nasıl Olmalıdır?

Emek sermaye ortaklığı (mudârabe) akitlerinde kâr paylaşımı sözleşme yapılırken taraflar arasında gerçekleşen anlaşmaya bağlıdır. Taraflar oluşacak kârın hangi oranlarla pay edileceğini baştan belirlerler. Bu oranların değişimi de tarafların anlaşmasına ve rızasına bağlıdır.

Katılma hesapları vâdeli akitler olduğu için hesap açılırken yapılan anlaşma vâdenin sonuna kadar geçerlidir. Bu vâdenin kâr paylaşım oranı ancak tarafların rızasıyla değiştirilebilir. Genellikle bu oran değişmez. Ancak bu vâde içerisinde bankanın tek taraflı olarak kâr paylaşım oranını değiştirerek sonraki dönemler için uygulanmak üzere kâr paylaşım oranını ilan etmesi mümkündür. Bankanın hesap sahipleriyle ayrı ayrı yeniden sözleşme yapması günümüz şartlarında beklenemez. Banka yeni kâr paylaşım oranlarını ilan eder. Eğer katılma hesabı sahipleri itiraz etmez iseler söz konusu oranları kabul ettikleri anlaşılır. Böylesi bir uygulamanın yapılabileceği hesap sahiplerine verilen cüzdanlarda açıkça yazılıdır. Dolayısıyla hesap sahiplerinin sürekli yenilenen katılma hesaplarında kâr paylaşım oranlarının (ilk vâdeden sonrası için) en başta anlaşılan oranla sabitlenmemiş olması dinen problem teşkil etmez.

 

Hesaplar


Katılma Hesapları Nasıl Değerlendirilmelidir?

Katılma hesapları mudârabe (emek sermaye ortaklığı) çerçevesinde açılır. Bu hesaplara para yatıranlar katılım bankası ile kâr zarar ortaklığı yapmış olurlar. Katılım bankası kendisine emânet edilen sermayeyi dinen meşrû alanlarda işletecek ve elde ettiği kârı başlangıçta tarafların anlaştıkları kâr paylaşım oranına göre pay edecektir. Katılım bankasının kasıt, kusur ya da şarta muhâlefeti yoksa parasal zarar aslında tamamen katılma hesabı sahiplerinin olmalıdır. Zira mudârabe akdinde parasal zarar sermâyedâra (rabbülmâl) aittir. İşletmeci ortak (mudârip) ise emeğinin karşılığını alamamış olur. Ancak mevzuat gereği katılım bankaları kâra katıldıklarının asgari yarısı kadar bir oranla zarara da katılırlar. Bunun gerekçesi katılım bankasının zarar etmesi halinde mutlaka bir kusurunun olduğu düşüncesidir. Bu gerekçe işlemin dinen uygun olmasını da sağlamaktadır.

Buna göre katılım bankalarında katılma hesabı açıldığında şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır:

  • Katılma hesabına yatırılan paralar bankaya borç değil sermaye olarak verilmiştir.Banka bu sermayeyi işletecektir. Kasıt, kusur ya da şarta muhâlefeti yoksa tazminle mükellef değildir. Halbuki fâizli banka vâdeli hesaplarına yatırılan paralar “fâizli borç”32r olduğu için banka tazminle yükümlüdür.
  • Katılma hesabına yatırılan paralar bankanın mülkiyetine geçmez; bankaya emânet bırakılmış sayılır. Halbuki fâizli banka vâdeli hesaplarında hesaba yatan paralar bankanın mülkiyetine geçer.
  • Katılım bankası katılma hesabındaki fonu istediği gibi kullanamaz; dinen meşrû ve fâizsiz alanlarda kullanmak zorundadır. Aksi halde kendisine fâizsiz getiri sağlaması amacıyla emânet edilmiş fonu amacı dışında kullanmış olur. Buna göre banka mevzuatın izin verdiği çerçevede mudârabe sermayesini üretim faaliyetlerinde, taahhüt işlerinde, alım satımlarda, altın ve döviz yatırımlarında ve kira işlerinde kullanabilir. Fâizli banka vâdeli hesapları ise banka tarafından dinen meşrû – gayr-ı meşrû her alanda değerlendirilebilmektedir.
  • Katılım bankası katılma hesaplarına kâr zarar dağıtımı için sürekli hesap yapmak zorundadır. Çünkü hemen hergün bazı hesap sahiplerinin hesap vâdesi dolmakta ya da yeni hesaplar açılmaktadır. O halde bankanın sürekli kâr zarar hesabı yaparak yatırımcılara dağıtacağı kârı tam olarak tespit etmesi gerekmektedir. Fâizli bankalar ise hangi hesaba ne kadar fâiz vereceğini önceden tespit ettiği için böyle bir hesaplamaya ihtiyacı yoktur.
  • Katılma hesaplarında vâde sonunda fazlalık alınacağı kesin değildir. Zarar ihtimali de vardır. Katılım bankalarının uzman kadrolarla ve ihtiyatlı bir şekilde çalışması zarar ihtimalini oldukça minimize etmektedir. Zarar ihtimalini küçültmek için çalışmak dinen gayr-ı meşrû bir işlem değildir. Örneğin vâdeli satılan bir mal için rehin ya da ipotek almak aslında zarar ihtimalini minimize etme amacına yöneliktir ve dinen meşrûdur. Fâizli bankalarda ise vâdeli hesabın zarar ihtimali yoktur. Her halükârda anaparadan daha fazlası alınacaktır.
  • Katılma hesaplarında fâiz ödemesi olmadığından vâde sonunda alınacak fazlalığın miktarı da hesap açılırken belli değildir. Bankanın kâr ya da zararına bağlı olarak alınacak miktar değişmektedir. Fâizli banka vâdeli hesaplarında ise fâiz baştan bellidir. Banka yatırımcılarına ödeyeceği fâizi elde etmek için müşterilerden daha yüksek fâiz almaktadır. Müşteriler de bankaya ödeyecekleri fâizi karşılamak üzere kendi müşterilerine daha yüksek mâliyetle satış yapmaktadırlar.
  • Katılım bankalarında katılma hesaplarına dağıtılacak kâr bankanın dönem içindeki kârına bağlıdır. Kâr yoksa dağıtılacak kâr da olmaz. Ancak katılım bankaları profesyonel çalıştıkları için kâr oluşmaması neredeyse imkânsızdır. Fâizli bankalarda ise yatırımcılara ödenen fâiz bankanın dönem içindeki (dinen meşrû ya da gayr-ı meşrû) gelirine bağlı değildir.

Bu bilgiler ışığında katılım bankalarında katılma hesabı açmanın dinen meşrû olduğu görülmektedir.

Hesaplar


Katılma Hesaplarına Maktû Kâr Vaadi (Taahhüdü) Câiz Midir?

Katılma hesapları mudârabe (emek sermaye ortaklığı) esasına dayandığı için tarafların yapılacak işten doğacak kâra gerçekten ortak olmaları gerekir. Eğer taraflardan birine koyduğu sermayeye göre belli bir kâr verileceği baştan taahhüt edilirse bu durumda tarafların ortaklığından söz edilemez. Bu sebeple katılma hesaplarına para yatıranlara maktû bir kâr taahhüdünde bulunulamaz.

 

Hesaplar


Katılma Hesaplarına Dağıtılan Kâr Neden Fâizli Banka Fâizlerine Yakın Olmaktadır?

 Bankacılık Sektöründeki Maliyet ve Kar Hadleri Birbirine Yakın Olduğu Müddetçe ve de Katılım Bankalarının Murabahayı (Alım-Satımı) Tercih Ettikleri Müddetçe Mevduat Bankalarının Faizi ile Katılım Bankalarının Dağıttıkları Kar Payının Birbirlerine Yakın Çıkacağına İlişkin İşlem Karşılaştırması.

35

Katılım bankalarının kâr oranlarının fâizli banka fâizlerine yakın olduğu iddiası kısmen doğru kısmen doğru değildir. Fâizli bankalar fâiz verme taahhüdüyle vâdeli hesap açtıkları için Merkez Bankası’nın da etkisiyle fâiz oranları değiştikçe bankalar fâiz oranlarını indirip yükseltebilmektedirler. Yani fâizli bankalar piyasada oluşan fâiz oranlarına bağlı olarak fâiz oranlarını istedikleri gibi değiştirebilmektedirler. Katılım bankaları ise fâiz taahhüdüyle borç değil işletme vaadiyle sermaye kabul ettikleri için katılma hesabı sahiplerine başlangıçta herhangi bir kâr taahhüdünde bulunmazlar. Yani topladıkları fonun ilk etapta maliyeti sıfırdır. Aldıkları sermayeyi piyasa şartlarına uygun bir kâr oranıyla murâbaha işleminde değerlendirirler. Murâbaha fâizli bankalardaki krediye alternatif meşrû enstrümandır. Murâbahadan elde edecekleri kârı ise katılma hesabı açılırken hesap sahipleriyle anlaştıkları kâr paylaşım oranına göre hesaplara dağıtacaklardır. Dolayısıyla katılım bankaları katılma hesaplarına dağıtacakları kâr paylarını istedikleri gibi değil murâbahadan gelecek kârlara göre belirlemektedirler. Murâbaha kârı ise zamanla havuzlara dönmektedir. Örneğin 1 aylık hesap açan bir kimseye verilecek kâr, doğrudan kendi parasından kaynaklanan kâr olmayıp daha evvel bankanın yaptığı murâbahalardan söz konusu 1 ay içinde havuza dönecek kârlardan olmaktadır. Murâbaha kârı yüksek iken katılım bankalarının yaptıkları akitlerden doğan kâr döndükçe hesap sahipleri yüksek kâr, murâbaha kâr oranı düşükken yaptıkları akitlerden doğan kâr havuza döndükçe düşük kâr elde etmiş olurlar.

Netice itibariyle katılım bankaları ile fâizli bankalar aynı sektörde oldukları için piyasalarını belirleyen temel faktörler aynıdır. Aynı piyasadan elde ettikleri geliri fâizli bankalar fâizli yolla hesap sahiplerine aktarırlar. Katılım bankaları ise piyasadan elde ettikleri kârı katılma hesabı sahiplerine aktarırken şu noktalara dikkat ederler:

  • Katılım bankası katılma hesabı açarak kendisine sermaye verenlere fâizli bankalardan daha az olmayacak şekilde bir kâr paylaşım oranını mudârabe akdini yaparken tespit etmiş olmalıdır. Zira piyasadan daha az kâr alan hesap sahipleri bankadan fonlarını çekerek bankayı zora sokabilirler.

  • Katılım bankası sermayeyi işletirken (murâbaha yaparken) öyle hassas kâr oranı belirlemelidir ki müşterilerini memnun etmeli; piyasaya göre yüksek kâr almamalıdır. Çünkü yüksek maliyet müşterilerin başka bankalara yönelmesine sebep olur.

  • Katılım bankası hissedârlarının da üstlendikleri riske göre piyasada kabul edilebilir bir kâr etmesini sağlamalıdır. Aksi halde bankacılık yapmayı kabul edip büyük risklere katlanan hissedarlar sektörden bekledikleri kârı alamayınca ayrılma kararı alırlar.

 

Hesaplar


Katılma Hesaplarına Alınamayacak Paralar Var Mıdır?

Kazancı tamamen dinen gayr-ı meşrû işlerden kaynaklanan kişi ve kuruluşların paraları katılma hesaplarına alınamaz. Zira bu durumda tümüyle haram olan bir gelirden bankanın kazanç sağlaması söz konusu olur. Banka parayı geri çevirme hakkına sahip değilse hesap sahibine oldukça düşük kâr paylaşım oranı önererek parayı geri çevirmeye çalışır. Parayı işletmek zorunda kalır ve gelir elde ederse bu gelir sosyal projelere aktarılır. Zira söz konusu gelir banka için meşrû olmaz; ancak başkaları için meşrûdur.

 

Hesaplar