Alacakların (Borçların/Deynin) Satımı Uygun mudur?
Vâdenin azaltılması mukâbilinde borcun azaltılması uygulaması bir kısım İslâm hukukçusu tarafından vâdesi dolmuş borcun vâdesinin uzatılması ve borcun artırılmasına benzetilmiştir. Örneğin İbn Ömer bunu doğru bulmamıştır. İmam Mâlik de böylesi bir anlaşmayı ribâ saymış ve şöyle demiştir: “Bizim indimizde üzerinde ihtilaf olmaksızın mekruh görülen hüküm şudur: Bir adamın bir başkası üzerinde vâdeli alacağı olur. Alacaklı borcu indirir borçlu da ödemeyi peşin yapar. Bize göre bu uygulama başkasında alacağı bulunan ve vâde dolduğunda alacaklının vâdeyi uzatması ve borçlunun da borcu artırmasıyla aynıdır. Bu hiç kuşkusuz ribâdır”45. Rivâyete göre İbn Abbâs ise bunda bir beis görmemiştir. Hatta ribânın, vâdenin uzatılıp borcun artırılmasında olduğunu; vâdenin kısaltılıp borcun indirilmesinin fâiz sayılmayacağını söylemiştir46. Ebû Hanîfe ve Süfyân esSevrî’nin menfî kanaat sahibi olduğu, Züfer’in ise müspet görüş serdettiği nakledilmiştir. İmam Şâfiî’den ise iki çelişkili görüş aktarılmıştır47. İbn Kayyım elCevziyye de bunu tecvîz edenler arasındadır48. Çağdaş ulema ve heyetler arasında da bu mesele tartışılmıştır. İslâm Fıkıh Akademisi (Mecmau’lFıkhi’lİslâmî) peşin ödenen vâdeli borçlar için iskonto yapılmasını fâiz saymamış ve dinen câiz olduğunu belirtmiştir49. Konu hakkında bir değerlendirmede bulunan Abdulaziz Bayındır da erken ödemede yapılan iskontoyu câiz görür. Görüşünü şöyle arzeder: “İbnü’lKayyım’ın dediği doğrudur. Bu tür bir ıskontoyu yasaklayan ne âyet, ne hadis, ne de icmâ vardır. Fâiz, borca yapılan ilavedir. İskonto ise borca ilave değil, tam tersi borçtan indirim yapmaktır. Ama İbnü’lKayyım’ın “Her iki taraf da bundan yararlanır” şeklindeki gerekçesi kabul edilemez. Çünkü iki taraf, fâizden de yararlanır. Biri, fâiz geliri elde eder, diğeri de aldığı ödünçle bir ihtiyacını görür. Burada önemli olan bu işlemin fâiz olup olmamasıdır. İmam Malik’in dediği gibi iskonto ile fâiz arasında benzerlik vardır. Gerçekten vaktinden 1 ay önce ödenen borçtan % 5 indirim yapmakla, bir ay sonra ödenecek borca % 5 ilave yapma bir yönüyle iki aynı işlem gibi gözükür. Bu, zamana değer biçme yönüdür. Böyle bir benzerlik vâdeli satış ile fâiz arasında da kurulmuş ve “Peşin fiyatı 10 lira olan bir malı bir ay vadeli 11 liraya satmak helâl ise, 10 lirayı bir ay vâdeli 11 liraya satmak da helâl olmalıdır” denmiştir. Benzerliğe bakılarak hüküm verilseydi vâdeli satışı fâizli işlem kapsamına sokmak gerekirdi. Çünkü her ikisinde de bedel, vâdeye bağlı olarak artırılmaktadır. Ama bunu Kur’an reddetmiş, alım satım ile fâizi kesin olarak ayırmıştır. Öyleyse fâize benzeyen yönü var diye iskontoyu fâiz kapsamına sokmamak gerekir. Çünkü arada temel bir fark vardır. Fâiz borçtan elde edilen gelir, iskonto ise borçtan yapılan indirimdir. Borçtan gelir elde etmeyi yasaklayan âyetler ve hadisler olduğu halde borçtan indirim yapmayı yasaklayan bir şey yoktur. İndirime fâiz denemeyeceği için iskonto fâiz kapsamına alınamaz. Sonuç olarak bize göre borcun iskontosu câizdir”50. Kanaatimizce de erken ödeme iskontosunu tecvîz edenlerin görüşü daha isâbetli görünmektedir. Zira burada alacaklının borçluya ihsânı yani borcu azaltması söz konusudur. Borcun azalması ise kesinlikle fâiz olarak algılanamaz.
Para cinsinden vâdeli bir alacağın peşin olarak başka bir para cinsiyle ödenmesi konusuna gelince rivâyete göre İbn Ömer develeri dirhem üzerinden sattıklarını; daha sonra dinar olarak tahsil ettiklerini söylemiştir. Hz. Peygamber (aleyhisselâm) de eğer ödeme yapıldığı günün kurundan hesaplama yapılmışsa ve alıcı ile satıcı ayrıldıklarında aralarında söz konusu ödemeden bir alacak verecek kalmamışsa işlemin câiz olduğunu belirtmiştir51. Tirmizî bu hadisin Simâk b. Harb – Saîd b. Cübeyr – İbn Ömer tarîkiyle merfû nakledildiğini ancak Ebû Hind – Saîd b. Cübeyr – İbn Ömer rivâyetinin ise mevkûf olduğunu ifâde etmiştir52. Yine Şu’be’ye bu hadis sorulduğunda da Eyyûb – Nâfi’ – İbn Ömer, Katâde – Saîd b. Müseyyeb – İbn Ömer ve Yahyâ b. Ebî İshâk – Sâlim – İbn Ömer tariklerinin mevkûf olduğunu sadece Simâk’in bu hadisi merfû naklettiğini söylemiştir53. Konu hakkında fakihlerin kanaatine gelince Tirmizî’nin beyanına göre âlimlerden bir kısmı gümüş borcun altınla ya da altın borcun gümüşle tahsil edilmesini meşrû görürken diğer bir kısmı bunu câiz görmemişlerdir54. Kanaatimizce buna mâni hiçbir delil yoktur.
Para nitelikli vâdeli bir alacağın yine vâdeli (ancak önceki alacağın vâdesinden az) olarak bir başka para cinsiyle mübâdelesine gelince burada şöyle bir sakınca ortaya çıkmaktadır. Rivâyete göre Hz. Peygamber (aleyhisselâm) altın ve gümüşün kendi cinsiyle peşin ve eşit; karşılıklı olarak ise (yani altını gümüşle) peşin satılmasını emretmiştir55. Dolayısıyla sarf akdinde taraflar akit meclisini terk etmeden önce bedellerin kabzedilmesi gerekir56. Bu konuda âlimlerin icmâ ettikleri ifâde edilmiştir. Dolayısıyla bir taksitli mal satımı sebebiyle ileri bir vâdede alınacak altının (ya da doların) para cinsi değiştirilerek yeniden vâdeli olarak anlaşılması sarf akdindeki peşin olma şartına ters düşmektedir. Dolayısıyla bunun câiz olduğu söylenemez.
45. Mâlik b. Enes, el-Muvatta, II, 672.
46. İbn Abdilber en-Nemirî, el-İstizkâr, I-IX, (thk. Sâlim Muhammed Ata), Beyrut: Dâru’l-Kütübi’lİlmiyye, 2000, VI, 489.
47. İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, Beyrut: Dâru’l-Fikr, II, 108.
48. İbnü’l-Kayyım, İ’lâmü’l-muvakkîn, III, 278-279.
49. Mecelletü Mecmai’l-Fıkhi’l-İslâmî, II, 217. Karar no: 7/2/66.
50. http://www.suleymaniyevakfi.org (06.10.2009)