5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile tüm bankalardaki tasarruf mevduatlarının belli bir kısmı TMSF güvencesi altına alınmıştır. Katılım bankaları da bankacılık sistemine dahil olduğu için aynı şartlar burada da geçerlidir. Mevduat ve katılım fonu toplamaya yetkili mevduat ve katılım bankalarının (kredi kuruluşlarının) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından faaliyet izinlerinin kaldırılması durumunda, mevduat ve katılım fonu hak sahiplerinin mâruz kalacağı kayıpların devlet veya bu amaçla kurulmuş özel bir kurum tarafından kısmen ya da tamamen ödenmesinin garanti edilmesine tasarruf mevduatı ve katılım fonu sigortası denilir. Türkiyede mevduatın ve katılım fonlarının sigortalanması yetki ve görevi kamu tüzel kişiliğini haiz Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
na (TMSF) aittir. Katılım bankaları bu güvence için güvence altında olan fonlardan TMSF’ye belli miktarda prim ödemesi yaparlar. Bu işlem birkaç şekilde değerlendirilebilir. Öncelikle devlete ödenen primlerin vergi sayılıp bankanın TMSF’ye devri halinde uğranılan zarar karşılığı ödenecek tazminatları devletin kamu yararı için ödediği bir tutar olarak değerlendirebiliriz. Bir başka açıdan da katılma hesaplarının emek sermây ortaklığı olarak değerlendirilmesine dayanarak prim ödenerek şirketin devlete sigortalanması sayılabilir. Bir şirketin mal varlığının sigorta edilmesi konusunda ilgili yerde de açıklanacağı üzere müspet kanaatteyiz. Yani milyar dolar değerindeki şirketlerin sigorta edilmeksizin risk altında tutulması düşünülemez. O halde katılma hesaplarıyla kurulan şirketin de sigorta ettirilmesi mümkün olabilmelidir. Bu sigortanın mevzuat gereği olması ve devlet tarafından yapılması meşrûiyetini daha da artırmaktadır. Ayrıca herhangi bir şirkette ortaklardan birinin diğer tarafa karşı sermayeyi garantilemesi meşrû olmamakla birlikte üçüncü taraflarca yapılacak zarar tazmin taahhütleri meşrû görülmektedir. Üstelik burada taahhütte bulunan üçüncü taraf devlettir. Devlete ödenen primler ise vergidir.